ASÂ İLE FELSEFE - GÜRGÜN KARAMAN

Yazar bundan önceki kitabı Çekiçle Felsefe'de geleneksel Müslüman aklın bilgi sistematiğinin eleştirisini yapmıştı. Bu kitapta ise bir direniş metodolojisi ortaya koyuyor. Kitap da önsöz yerine bir direniş çağrısıyla başlamış.


Giriş bölümünde 'Musa Vuruşu' başlığı altında Pakistanlı şair Muhammed İkbal'den alıntılar yapılmış.


Epistemoloji inşası bölümünde üç şahit başlığında insanın kendi benliği, başkasının benliği ve Allah'ın şahitliği konusu açıklanmış. İman, ilim, imkanlar konuları ele alınmış.


Muhafazakârlığın ele alındığı bölümde bu ideolojinin batı kökenli olduğu belirtilmiş ve muhafazakârlığa sert ve haklı eleştiriler yöneltilmiş.


Tekno teoloji bölümünde dinin kapitalist kültürde arz-talep seviyesine indirgenmesinin İslami ahlakı yozlaştırdığı ortaya konulmuş.


Daha sonra durum tespiti yapılıp çözüm önerileri sunulmuş. Direniş sürecinin 7 ilkesi okuyucuya sunulmuş.


Sonraki bölümde direniş sürecinde kullanılması gereken dilin nasıl olması gerektiği açıklanmış.


Kitap yine muhafazakârlığa sert eleştirilerle sona ermiş.


Kitapta Batı'nın tanrı tutulmasına Doğu'nun ise akıl tutulmasına uğradığı açıklanıyor. Batı dünyasının bilimi nasıl tanrılaştırdığı kilise-laboratuar, papaz-bilim adamı, deney-ayin bağlamında açıklanıyor.


Müslümanların Kur'an'ı anmak değil anlamak zorunda olduğu belirtilerek geleneksel İslami yaşantıya sert eleştiriler yöneltiliyor.

Kader kavramının Emevilerle birlikte toplumsal muhalefeti bastırmak için nasıl çarpıtıldığı ortaya konuluyor.


Sünni dünyanın saltanat-hilafet, Şiâ'nın imamiyet-mehdiyet iddialarının İslam alemine etkileri ele alınıyor.


İslam'ın mesajının üstüne örten mistik, mitolojik, sufistik akımlar son derece haklı biçimde eleştiriye tabi tutuluyor. Her insanın fıtrat gereği potansiyel Müslüman olduğu ve ümmetin dengeli ve örnek bir çizgide bu beklentiye karşılık vermesi gerektiği söyleniyor.


Muhafazakârlığın dini devlet için kullanılan bir araç haline getirdiği tarihten örneklerle açıklanıyor. Bu ideolojinin İslam'ı namaz, oruç, hac gibi ibadetlere indirgediği belirtiliyor.


Mezheplerin ortaya çıkmasının başta İslamiyet'in özgürlükçülüğünün bir göstergesi iken sonradan baskı, bağnazlık ve zulüm aracına dönüştüğü anlatılıyor. Bu katı tutum yüzünden 12. yüzyıldan sonra İslam medeniyetinin içtihâd yapamayarak çöküş sürecine girdiği belirtiliyor.


Özet olarak söyleyecek olursak dünyanın batısıyla doğusuyla bir arayış içerisinde olduğu, her insanın potansiyel Müslüman olduğu, Müslümanların öncelikle hurafelerden sıyrılarak vasat ümmet haline gelip daha sonra doğru ve yumuşak sözle insanlara çıkış yolu göstermesi gerektiği açıklanmış. Allah Resulu'nun: "Bir haksızlık gördüğünüzde elinizle ona gücünüz yetmiyorsa dilinizle düzeltin, ona da gücünüz yetmiyorsa kalbinizle buğzedin" hadisi ışığında Müslümanın "devir iman kurtarma devri" demeye hakkının olmadığı söyleniyor!


Kitap 133 sayfadan oluşmasına rağmen konu hacmi çok geniş. Buna rağmen yeterince açıklayıcı ve sarsıcı bir etkiye sahip. Dili de son derece anlaşılır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bernard Lewis - Bir Ortadoğu Tarihçisinin Notları

Roger Garaudy - Geleceğimizde İslam Var

İsmail Lütfi Çakan - Ana Hatlarıyla Hadis