Süleyman Uludağ - İslâm Düşüncesinin Yapısı

Eserde Ehl-i Sünnet ekolünün
düşünce yapısı Selefiye, Kelâmiye ve Sûfîye olmak üzere üç tarza ayrılarak işleniyor.

Giriş bölümünde her üç sistem hakkında yüzeysel bilgiler veriliyor. Alimlerin farklı tasniflerine yer veriliyor.

İlk bölümde Selefiye anlatılıyor. Selefiye'nin nas ve nakli rehber edindiği söyleniyor. İslam'ın ilk üç neslinin yolunu takip ettiklerini belirtiyor. Selefiye'de nas ve naklin asla tartışma konusu yapılmadığı dile getiriliyor. Selefiye'ye göre İslam bütün ferdî ve sosyal meseleleri düzenlemiştir ve bundan sonra söylenecek bir şey de yoktur.
Selefiye'nin kelâm ve tasavvufa yönelik tenkitlerine yer veriliyor. Selefi alimlerden İbn Teymiye'nin görüşleri okuyucuya aktarılıyor. Yakın tarih ve günümüz Selefiler'inden bahsediliyor.

İkinci bölümde Kelâmiye sınıfı işleniyor. Kelâm alimlerinin aklı ön plana aldığı; Kelâmcılığın da rasyonalist bir akım olduğu söyleniyor. Kelâm ilminin Mutezile tarafından kurulan akla ve mantığa dayalı, felsefi fikirlerden beslenen bir düşünce sistemi olduğu belirtiliyor. Kur'an ayetlerinin aklın ilkelerine göre yorumu anlamında gele te'vil kavramı açıklanıyor.
Kelâmcılık aklı naklin önüne geçiren bir düşünce sistemidir.
Vasıl bin Ata, Cüveyni, Ebu Hanife, Fahruddin Râzî önemli kelâm alimlerindendir.

Son olarak Sûfîye adı altında tasavvuf erbabı açıklanıyor.
Tasavvuf akıl ve nakilden önce sezgi, keşf ve ilhama yaslanan bir düşünce sistemidir. Sûfîler İlahi hakikatin akılla kavranamayacağını söyleyerek kelâmcıları, nakle dayalı din anlayışına karşı çıkarak da selefi tenkit ederler.
Tasavvuf İslam alemine en büyük katkısını edebiyat, musiki ve sosyal alanlarda yapmıştır. Mevlâna ve İbn Arabî tasavvuf ehlinin en önemli isimleridir.
Gazalî de uzun yıllar kelâm üzerinde çalıştıktan sonra tasavvufta karar kılmıştır.

Yazar sonraki bölümde bu üç akımın tebliğ tarzlarını inceliyor.
Selefi insandaki hafızaya, kelâmı beyne, tasavvufu da duygulara benzetiyor. Üçünün birbirini tamamladığını iddia ediyor.

Daha sonra İslam'da felsefi düşünce başlıklı bölümde İslam dünyasındaki filozoflardan bahsediyor. Aristo'ya tabi olan Meşşaîlik ve Eflatuncu İşrakilik açıklanıyor. İbn Rüşd, İbn Sina, Farabi ve birçok düşünür hakkında bilgi veriliyor. İslam dünyasında yetişen ateist, deist filozofları da bu bölümde inceliyor. Gazalî'nin felsefeyi tenkit eden eseri hakkında bilgiler veriliyor.

Yazar son bölümde kendi düşüncelerini okura aktarıyor. Farklı düşünce gruplarının İslam alemi için bir zenginlik olduğunu söylüyor. Fakat bu dinî grupların birbirini tekfir etmesini eleştiriyor.
İslam düşüncesinin içine kapalı halden dışarıya açık bir hale gelmesi gerektiğini belirtiyor. Farklı fikirlerin çarpışmasından hakikatin zuhur edeceğini dile getiriyor. İslamiyet'in  sabit ve değişmez kaideler bütünü değil tarihten gelip geleceğe akan canlı ve hareket halindeki bir hayat ve düşünce tarzı olduğunu söylüyor.
Müslümanlar'ın İslam düşüncesinin en azından genel çerçevesini öğrenmesi gerektiğini belirtiyor.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bernard Lewis - Bir Ortadoğu Tarihçisinin Notları

İsmail Lütfi Çakan - Ana Hatlarıyla Hadis

Roger Garaudy - Geleceğimizde İslam Var