Teoman Duralı - Omurgasızlaştırılmış Türklük

Duralı, bu eserinde Türklük'ün tarihi gelişimini inceliyor.
İlk bölümlerde milattan iki bin yıl önceden başlayarak Türk tarihini anlatıyor. Türk destanlarından bahsediyor.
Türkler'in Çin, Hint, Pers medeniyetleriyle olan ilişkilerini değerlendiriyor.
Türk toplumunun tarihin hiçbir döneminde kavmiyetçi bir anlayışta olmadığını; silah arkadaşlığına dayalı bir birliğe bağlı kalındığını söylüyor.
Göktanrı, Şamanizm, Budizm gibi eski Türk inançları hakkında bilgi veriyor.
Göktürkler'in savaşçı bir yapıda olduğunu; Uygurlar'ın ise felsefi bir medeniyet merhalesine ulaştığını belirtiyor.
Orta Asya coğrafyası hakkında bilgiler veriyor.
Türkler'in Devlet-i ebedmüddet ülküsünü açıklıyor.

Türkler'in Düşünce Tarihi ve Felsefe-Bilim başlıklı bölümde kültürel konulara değiniyor.
Tonyukuk-Bilge Kağan arasındaki görüş ayrılığın Türkler'in kaderinde önemli bir yeri olduğunu söylüyor.

Sonraki bölümde Latin alfabesine geçişi eleştiriyor. Yazı değişiminin koca bir kültür birikimin altına kibrit suyu döktüğünü dile getiriyor. Bunun fiziksel bir soykırımdan daha vahim sonuçları olduğunu iddia ediyor. Yazının değişiminin dile büyük bir darbe vurduğunu; dili bozulan toplumun düşünce üretemeyeceğini söylüyor.
Yazıyı değiştirmekle Türkiye'nin İngiliz-Yahudi medeniyetinin çıkarlarına hizmet ettiğini belirtiyor.

Osmanlı'nın her açıdan Türklük'ün zirvesini teşkil ettiğini dile getiriyor.
Sermayeci-Emperyalist İngiliz-Yahudi medeniyetinin alternatifinin Osmanlı'dan ilhamla İslam'dan esinlenen paylaşımcı-dayanışmacı bir adil düzen olabileceğini söylüyor.
İslam'ın yayılmacı bir din olmadığını; tüm insanlık için adil düzeni öngördüğünü açıklıyor.

İslam'da ve Osmanlı'da bir ruhban-din adami sınıfının bulunmadığını; Türk tarihindeki ilk din devletinin Cumhuriyet Türkiye'si olduğunu söylüyor. Doksan yıllık geçmişiyle kemalizm dininin Türk milletini uyuşturduğunu dile getiriyor.
Milli Mücadele sonrası İngiliz-Yahudi medeniyetinin Lozan'la bedenimizi serbest bırakıp ruhumuzu teslim aldığını nihayetinde bedenimizi de kurtaramayıp cesetle başbaşa kaldığımızı anlatıyor.

19. yüzyılın sonlarında bünyemize bulaşan kavmiyetçiliğin bizi çoğulcu ülkü devleti idealinden kavimci milli devlete irtihal ettirdiğini ve bunun seksen yıldır ağır sonuçlara yol açtığını dile getiriyor.

Son bölümde Türk milletinin fıtratına en uygun dinin Müslümanlık olduğu; bunun İngiliz-Yahudi medeniyeti lehine terk edilmesinin vaktiyle Göktanrı itikadının yerini Budacılığa bırakması gibi ölümle sonuçlanacağını söylüyor.

Kitabın sonunda kitaptaki dipnotlarla ilgili uzun açıklamalar yer alan bir ekler bölümü yer alıyor.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bernard Lewis - Bir Ortadoğu Tarihçisinin Notları

İsmail Lütfi Çakan - Ana Hatlarıyla Hadis

Roger Garaudy - Geleceğimizde İslam Var