Raşid Gannuşi - Laiklik ve Sivil Toplum

Tunus İslami Hareket liderlerinden Gannuşi bu çalışmasında on başlık altında devlet, özgürlükler, laiklik insan hakları gibi konuları incelemiş.

İslam'da Kamusal Özgürlükler başlıklı ilk bölümde Batı ve İslam düşüncesinde özgürlükleri işlemiş. Tevhid inancının özgürlüğün teminatı olduğunu belirtmiş. Batı'nın özgürlükler konusunda çifte standartı Çeçen direnişi ve Sudan örneği üzerinden kanıtlanmış.
İslam'da inanç özgürlüğü olduğu ayetlerle anlatılmış. Siyasi özgürlükler konusunda ise İslam'ın şart koştuğu şura ilkesine atıf yapılmış.

İslam'da İnsan Hakları bölümünde kölelik konusu hakkında bilgi verilip İslam'ın kölelikle mücadelesi anlatılmış. Hukukun üstünlüğü, demokrasi (meşveret anlamında), ve muhalefetin önemi gibi konular açıklanmış. Batı'nın insan hakları bildirgelerine İslam'ın olumlu baktığı fakat bu bildirgelerin teorik ve pratik açıdan güçlendirilmeleri gerektiği belirtilmiş.

Din devlet ilişkisinin ele alındığı bölümde meşruiyetin kaynağının din olduğu söylenmiş. Üç bölümde İslam'da hilafetin evrimi anlatılmış. Hilafetin saltanata dönüşmesinin yol açtığı sorunlar ve siyasetin dine egemen olma süreci açıklanmış. Bu bölümde Lozan Antlaşması'yla Türkiye'ye dayatılan rol anlatılmış. Türkiye ve Tunus örnekleriyle İslami toplumu parçalama ve bağımlı hale getirme projesine dikkat çekilip Batılılaşma ve diktatörlüğün İslam'ın ve toplumun rakibi olduğu belirtilmiş. Yine bu bölümde devlete kutsiyet atfedilemeyeceği ve İslam'ın kadınlara karşı üstünlük kurma anlayışına izin vermediği söylenmiş. Bu bölümün verdiği en önemli mesaj ise; devlet otoritesinin azaltılıp sivil toplumun güçlendirilmesi gerektiği görüşü.

Eşitlik kavramı bölümünde İslam'ın temelde vahiy dini olmakla birlikte beşeri bir din olduğu ve İslam şeriatının eşitlik temeli üzerine kurulduğu belirtiliyor. Tek tanrı fikrinin kralların ve ruhbanların her türlü kutsallıktan soyutlanmasına ve egemenliğin halka geçmesine vesile olduğu belirtiliyor. İslam şeriatının belli bir ırkın veya ülkenin çıkarlarını korumayıp eşitlikçi bir yaklaşıma sahip olduğu anlatılıyor. Kanun önünde din ve cinsiyete dayalı ayrımın olamayacağı söyleniyor.

Sivil toplumun ele alındığı bölümde ise devletin milliyetçilik, dil ya da tarih gibi kavramlar üzerinde kurulamayacağı görüşü dile getiriliyor. Laikliğin Batı'da prangalardan kurtulmaya sebep olduğu fakat İslam aleminin bilim ve teknolojide ilerlemek için laikliğe muhtaç olmadığı; İslam'da bundan daha fazlasının mevcut olduğuna dikkat çekiliyor. Laikliğin bencillik ve ırkçılık duygularının tavan yapmasına neden olduğu ve bunun da diktatörlükleri doğurduğu söyleniyor. Bu bölümde genel olarak İslam'ın zulme ve diktatörlüğe karşı direniş emrettiğine vurgu yapılıyor.

Siyaset felsefesi başlığı altındaki bölümde İslam'ın hem bir din hem de hayata dair bir sistem olduğu açıklanıyor. İslam sisteminde devletin değil toplumun ön planda olması gerektiği söylenip devletin ümmetin mesajını yerine getiren bir araç olduğu belirtiliyor.

Yedinci bölümde İslam'ın Müslüman veya gayrimüslim herkesin hakkını garanti ettiği söyleniyor. Adaletin sınıfsal ya da ulusal değil insani bir değer olduğu dile getiriliyor. İslam aleminde devlet olgusunun insan hakları konusunda ilerlemenin en büyük engeli olduğu belirtilip alimlerin devletle birlikte yozlaşmasından bahsediliyor.

Sonraki bölümde Gannuşi'nin bir konferanstaki konuşmasına yer verilmiş. Konuşmada İslami hareketin demokrasi, devletin inançlar karşısında tarafsız olması gibi kavramlarla problemi olmadığı belirtiliyor. İslam düşmanlarının ve bazı İslamcıların İslam'ın demokrasiye karşı olduğunu iddia etmelerine sitem ediliyor. Yine bu bölümde İslam'da kadın erkek eşitliğinin olduğu ve kadının sosyal, ekonomik, siyasal hayata katılması gerektiği görüşü dile getiriliyor.

Dokuzuncu bölümde parti devletiyle halkın devleti arasındaki fark anlatılıyor. Otoritenin asgari düzeyde kullanıldığında faydalı olduğu fakat aşırıya kaçtığında zorbalığa dönüştüğü belirtiliyor.

Son bölümde ise Haçlı-Batı-Siyonizm üçgeninin İslam'a karşı açtığı savaş anlatılıp başı siyonizmin çektiği söyleniyor. Siyonizmin dünyayı Batı ordusuyla İslam dünyası arasında bir savaşa sürüklediği açıklanıyor. Bu bölümün sonunda ise laikliğin İslam ülkelerine askeri zorbalıkla dikte edildiği ve halen askeri güçle ayakta durduğu dile getiriliyor.

2011 Yasemin devrimine önderlik eden Gannuşi ülkesinde devrimin başarıya ulaşmasını sağladı ve Arap Baharı'nın istisnasını oluşturdu. Doksanlı yıllarda yazdığı bu eserinde ne kadar ileri görüşle olduğuna şahit oluyoruz. Bu eserde de Batı'nın aydınlanma ismini verdiği devrimin Batı'ya yarar sağladığı fakat İslam aleminde diktatörlüklere malzeme olduğu görüşü dikkat çekiyor.  Ayrıca eserin genelinde bugün İslam alemindeki 'devlet' olgusunun ortaçağdaki 'kilise'ye denk düştüğü dile getiriliyor. Yazar Türkiye, Tunus, Cezayir gibi ülkelerde laiklik, demokrasi gibi kavramlarla yola çıkanların nasıl zulümlere yol açtığı ve demokrasiyi yine demokrasiyi alet ederek nasıl katlettiklerini anlatıyor.

Laiklik ve demokrasi Batı'da aklı ve halkı zincirlerden kurtarmış ve olumlu sonuçlar doğurmuştur. İslam aleminde ise bu kavramlara sarılanlar bu kavramları akla ve halka karşı zulüm aracı olarak kullandılar. Batı ise İslam alemindeki bu maşaları destekledi. Kendilerine pratikte yarar sağladığı için demokrasinin insan haklarının çiğnenmesine göz yumdu. Günümüzde Mısır bunun en büyük örneği. Geçmişte ise cumhuriyetin ilaniyla 28 Şubat'a uzanan süreçte Türkiye'yi örnek olarak verebiliriz.

Yazar eserinin birçok bölümünde düşüncelerini ayet ve hadislerle güçlendirmiş. Eserin çevirisi de son derece anlaşılır. Bugüne dair dertleri ve yarın için umutları olan her Müslüman gencin okuması gereken bir eser.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bernard Lewis - Bir Ortadoğu Tarihçisinin Notları

İsmail Lütfi Çakan - Ana Hatlarıyla Hadis

Roger Garaudy - Geleceğimizde İslam Var