IRAK İŞGALİNDEN AFRİN'E ORTADOĞU

Abd ve müttefikleri bundan on beş sene önce bugün Irak'ı işgale başladılar. Demokrasi getireceğiz iddiasıyla geldikleri Irak'a kan ve gözyaşından  başka bir şey getirmediler. Kimyasal silah var iddiasıyla girdikleri Irak'ta sonradan kendilerinin de ikrar ettikleri gibi kimyasal silah filan yoktu. Her ne kadar bir diktatör bile olsa Saddam Hüseyin'i 30 Aralık 2006'da bir Kurban Bayramı sabahı ki aynı zamanda Hıristiyanlar'ın Noel'i kutladığı günlerde idam ederek İslam aleminin onuruyla oynadılar. Afganistan ve Irak örnekleri göstermiştir ki Batı'dan bu coğrafyaya demokrasi de özgürlük de ihraç olunamaz. Fakat biz şunu unutmamalıyız. 'La ilahe illallah' hürriyetimizin en büyük teminatıdır ve artık coğrafyamızdaki baskıcı rejimler halklarına zulmetmeyi bırakmalıdır. Bölgedeki liderlerin halkların sesine kulak vererek demokratikleşme adımlarını atmaları gerekmektedir.
Libya'daki Mısır'daki, Suriye'deki durumun sorumluları hürriyet isteyen halklar değil diktatörlerdir.

Türkiye cumhuriyet tarihinin en onurlu dış politika duruşunu Suriye meselesinde Suriye halkının haklı mücadelesine verdiği destekle göstermiştir. 1492'de Endülüs'ten kaçan masum Yahudiler'e kucak açan bu milletin henüz yüz yıl önce kendi bakiyesi olan bir topluma sığınak olması gayet tabiidir. Kısa vadede olumsuzluklar varmış gibi gözükse de gerek Tunus gerek Mısır gerek Suriye meselelerinde ortaya koyduğumuz değerli yalnızlık politikası orta ve uzun vadede bize kazanımlar sağlayacaktır.

2015'te Suriye'deki sözde kazanımlarına güvenerek Türkiye'deki çözüm sürecini baltalayan Pkk ve siyasi uzantısı Afrin'de ordumuz ve Suriye'nin asli unsuru Özgür Suriye Ordusu tarafından ağır bir darbe almıştır.

Abd'nin Kudüs'le ilgili atmış olduğu küstah adıma karşı Türkiye'nin İslam İşbirliği Teşkilatı'nı İstanbul'da toplayarak Kudüs'ü Filistin'in başkenti ilan etmesiyle ve sonrasında BM genel kuruluna getirdiği tasarıyla Abd'ye tarihi bir tokat atmıştır. 1947'deki Filistin'i bölen BM genel kurulu oylamasında ülkeleri ekonomik ve siyasi yönden tehdit ederek başarılı olan Abd'nin tehditleri bu kez sonuç vermemiştir. Cumhurbaşkanımızın 'Dünya beşten büyüktür' sözü ete kemiğe bürünmüştür.
Fakat İslam alemi olarak şunu da düşünmeliyiz. Bugün işgalciler Filistin'den çekilse ve Kudüs Müslümanlar'a bırakılsa biz Müslümanlar'ın Kudüs'ün yönetimini paylaşamadığımız için kendi aramızda kan dökmeyeceğimizin garantisi var mıdır?

İslam aleminin kendi içinde yaşadığı problemlerden emperyalist güçleri sorumlu tutmak kolaya kaçmaktan başka bir şey değildir. Müslümanlar'ın en güçlü dönemlerinde de bu problemler mevcuttu. Cemel ve Sıffin'de yetmiş bin Müslüman kendi aralarındaki siyasi problemler sebebiyle şehit oldu. Ha keza 16. yüzyılda dünyanın en güçlü iki devleti Osmanlı ve Safeviler mezhepsel çatışmalar yaşadılar. Bugün ise İran'ın Suriye'de, Suudi Arabistan'ın ise Yemen'de mezhepsel kaygıyla Müslüman kanı döktüğünü görüyoruz. Müslümanlar'ın mezhepsel, siyasal ve etniksel meseleleri bir kenara bırakıp İslam'ın kuşatıcılığı altında tıpkı Bedir'deki, Çanakkale'deki, Afrin'deki gibi bir olmaları ve emperyalizme karşı omuz omuza mücadele etmeleri gerekmektedir. Düsturumuz her zaman şu olmalıdır: LÂ ŞİİYYE LÂ SÜNNİYYE VÂHDE VÂHDE İSLÂMİYYE!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bernard Lewis - Bir Ortadoğu Tarihçisinin Notları

İsmail Lütfi Çakan - Ana Hatlarıyla Hadis

Roger Garaudy - Geleceğimizde İslam Var