İLBER ORTAYLI - MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

İlber Ortaylı bu eserinde Gazi Mustafa Kemal'in biyografisiyle birlikte Balkan Savaşları'yla başlayarak 1950'ye dek Türkiye tarihini de anlatıyor. Kitap ön söz hariç sekiz bölümden oluşmakta.

İlk bölümde Mustafa Kemal'in dünyaya geldiği Balkanlar'dan bahsediliyor. Bölgenin tarih boyunca kozmopolit bir yapısı olduğunu ve İmparatorluğun Avrupa'ya açılan kapısı olduğunu söylüyor. Gazi'nin doğduğu çevreyi, doğum tarihini ve soyağacını anlatıyor. Diğer Doğu toplumlarında olduğu gibi Osmanlı'da da nüfus kayıt işlemlerinin zayıf olduğunu ve bundan dolayı Mustafa Kemal'in soyağacı hakkında da derinlemesine bilgi sahibi olmadığımızı ifade ediyor.Mustafa Kemal'in İlk eğitim yıllarından bahsediyor.

İkinci bölümde Mustafa Kemal'in askerlik hayatına girişi ele alınıyor. Selanik, Manastır ve İstanbul'da aldığı askerlik eğitimi hakkında bilgiler okuyucuyla paylaşılıyor.
Bu bölümde Balkanlar ve genel olarak Osmanlı'daki milliyetçilik hareketleri açıklanıyor. İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin gelişiminden kısaca bahsediliyor. Mustafa Kemal'in de dönemin tüm genç subayları gibi bir dönem İttihatçı olduğu fakat kısa sürede bu zümreden ayrıldığı dile getiriliyor. Enver Paşa ile olan gerginliği anlatılıyor.
Sultan Abdülhamid, Enver Paşa gibi şahsiyetlerden kısaca bahsediliyor.
Mustafa Kemal'in Trablusgarp'taki faaliyetleri ve Sofya'da ataşemiliterlik yaptığı dönem hakkında bilgi veriliyor.

Üçüncü bölümde ise Birinci Cihan Harbi ele alınıyor. Savaş öncesi İmparatorluğun durumundan bahsediliyor. Mustafa Kemal ve daha sonra Milli Mücadele'yi yürütecek olan komutanların  tarafsız kalma görüşünde olduğu fakat Enver Paşa ve diğer İttihatçı kadroların Almanya'nın yanında savaşa girme taraftarı olduğu belirtiliyor.
Savaşın tarafı olan ülkeler hakkında genel bilgiler veriliyor.
Sanılanın aksine savaşta ordumuzun kurmay takımının harika işler başardığı söyleniyor.
Çanakkale Savaşları'ndan bahsediliyor. İstanbul'a işgal kuvvetlerinin 1915'te girmesinin 1918'de girmesinden çok daha ağır bedelleri olacağı ve belki de Türklerin bir daha İstanbul'a sahip olamamasına yol açabileceği dile getiriliyor.
Çanakkale'nin ortaya yeni bir Rusya ve yeni bir Türkiye çıkardığını ifade ediyor.
Mustafa Kemal'in Çanakkale'de kritik bir rol oynadığını belirtiyor.
Mustafa Kemal'in Doğu Cephesi görevi ve Liman von Sanders'le olan ilişkileri hakkında açıklamalar yapılıyor.
Daha sonra Mondros, Sevr ve Mütareke dönemi Osmanlı'sı hakkında kısa açıklamalar yapılıyor.
Birinci Dünya Savaşı'nın kaybeden tarafında imparatorlukların yıkıldığını ve yeni devletler kurulduğunu söylüyor. Savaşın galiplerinin de bir anlamda mağlup olduğunu; cephe gerisinde tarifsiz acılar yaşandığını dile getiriyor.
Yenilen ülkelerden bir tek Türkiye'nin direniş göstererek toparlandığını söylüyor.
Osmanlı'nın ise kendine ait olmayan bir savaşta eğitimli, zanaatkâr, üretken nesillerini yitirdiğini ifade ediyor.

Sonraki bölümde Milli Mücadele yılları ele alınıyor.
Güneydeki Kuvay-ı Milliye direnişleri anlatılıyor.
İzmir'in işgali ve tepkiler dile getiriliyor. Sanılanın aksine işgalcilere karşı ilk kurşunun İzmir'de değil Aralık 1918'de Dörtyol'da atıldığı söyleniyor. Mustafa Kemal Paşa'nın Samsun'a çıkışı hakkında açıklama yapılıyor.
İstanbul'un işgali ve mütareke dönemi hakkında bilgi veriliyor.
Gazi'nin Milli Mücadele'nin diğer komutanlarına göre daha idealist olduğu dile getiriliyor.
'Geldikleri gibi giderler' sözünün duygusal bir ifade olmadığı; kurmay zekânın yansıması olduğu belirtiliyor.
Erzurum ve Sivas kongrelerinden bahsediliyor.
Meclisin Ankara'da toplanmasında demiryolu ağının etkisi dile getiriliyor.
TBMM'nin klasik bir olağanüstü dönem meclisinin aksine içinde muhalefeti barındıran;  orduyu ve hükümeti denetleyen bir yapı olduğu anlatılıyor.
Milli Mücadele'nin kurucu üç kumandanının Mustafa Kemal Paşa, Ali Fuat Cebesoy ve Kazım Karabekir olduğu; İsmet ve Fevzi Paşaların sonradan katılmakla birlikte büyük faydalarının olduğu ifade ediliyor. Hatta ilk dönemde Mustafa Kemal'in İsmet ve Fevzi Paşaların katılımına pek de sıcak bakmadığı söyleniyor.
Düzenli orduya geçişten ve 1921 Anayasa'sından bahsediliyor.
Milli Mücadele'nin cepheleri konusunda bilgi veriliyor. İnönü muharebelerinin gerçek anlamda bir zafer veya meydan muharebesi olmadığı; asıl meydan savaşının Sakarya olduğu anlatılıyor. Mustafa Kemal'in dehasıyla Büyük Taarruz'u gerçekleştirdiğimizi belirtiyor. 26 Ağustos 1071'de Anadolu'ya girdiğimizi; Ağustos 1922'de ise sonsuza dek bu topraklardaki egemenliğimizi tescillediğimizi dile getiriyor.
Lozan Antlaşması'nın zafer veya hezimet olarak nitelendirilmesine karşı çıkıyor. Lozan'ı her iki tarafın da tavizler verdiği bir uzlaşma olarak nitelendiriyor. Lozan'ın bağımsızlığımızın tapusu olduğunu ifade ediyor.


Beşinci bölümde Milli Mücadele sonrası cumhuriyet rejimine geçişimizi açıklıyor. Yeni kurulan cumhuriyetin eski devletimizin devamı olduğunu kitabın birçok yerinde ısrarla vurguluyor.
Saltanatın ve hilafetin kaldırılış sürecini anlatıyor. Milli Mücadele'nin birçok komutanının özellikle de Refet Paşa'nın hilafetin kaldırılmasına karşı çıktığını hatırlatıyor.
Yine bu bölümde zaman zaman vuku bulan Mustafa Kemal ile İsmet Paşa arasındaki çekişmeden bahsediyor.
Yeni rejime geçişin diğer ülkelerde olduğu gibi iç savaşla değil; işgalcilere karşı verilen Milli Mücadele'den sonra gerçekleştiğini ve bunun da olumlu bir durum olduğunu ifade ediyor. Cumhuriyete geçişin belirli bir otoriter kalıp içinde gerçekleştiğini dile getiriyor.
Türkiye'de çeşitli etnik grupların Müslüman kimliği altında kendini Türk olarak tanımladığını; bunun sonucu olarak da yeni devletin adının Türkiye olduğunu söylüyor.

Sonraki bölümde cumhuriyet dönemi inkılablardan bahsediliyor. Mustafa Kemal'in birçok inkılabı yakın çalışma arkadaşlarının muhalefetine rağmen hayata geçirdiğine vurgu yapılıyor. Çok partili siyasal hayata geçiş için yapılan iki hamleyi anlatıyor. Avrupa'nın iki büyük savaş arasında demokrasiyi askıya aldığını; Türkiye'de nispeten demokratik bir ortam olduğunu ifade ediyor.
İzmir suikasti davası çerçevesinde Kazım Karabekir ve diğer Milli Mücadele komutanlarının İstiklâl Mahkemeleri'nde yargılanma sürecini anlatıyor.
Eğitim, sağlık, iktisat, hukuk gibi alanlarda yeni rejimin çalışmaları konusunda okuyucuya bilgi veriliyor.
Türkiye'de Batılılaşmanın Hıristiyanlıktan bağımsız olarak ele alındığını söylüyor.
Şapka, soyadı, harf, hukuk vs. inkılablarının gerçekleştirilmesi süreçleri açıklanıyor.
Demiryolu hamlesinin öneminden bahsediyor ve 1950 ile başlayan sistemsiz karayolu yapım çalışmalarını eleştiriyor.
Laiklik çerçevesinde yapılan inkılabların günümüzde Sovyet Rusya'nın dine bakışıyla karşılaştırılmasından yakınıyor. Kemalizmin beraberinde bir polis rejimi getirdiğini fakat din konusunda hassas noktaları aşmadığını ifade ediyor.

Yedinci bölümde tek parti dönemi üzerine değerlendirmeler yapılıyor. Dönemin Avrupası'ndaki siyasal ortam anlatılıyor. Mustafa Kemal'in de zaman zaman ülkedeki siyasal durumdan şikayetçi olduğunu ve hatta mevcut durumu diktatörlük olarak nitelendirdiğini belirtiyor.
Dönemin dış politika anlayışı hakkında bilgiler veriliyor. Ülkenin Sovyet Rusya, Almanya gibi büyük devletlere sırtını dayamaktansa bölgedeki ülkelerle ittifaklar yaparak faydalı bir dış politika izlediğini ifade ediyor.
Bu bölümde Gazi'nin gündelik hayatı hakkında da değerlendirmeler yapılıyor. Mütevazi bir hayat yaşadığı ve ömrü boyunca hastalıklarla boğuştuğu belirtiliyor.

Son bölümde de yine Gazi'nin kişisel özellikleri inceleniyor. Savaşmasını iyi bilen bir barışçı olduğu söyleniyor. Matematik, tarih, coğrafya ve daha birçok alanda bilgisi olan çok yönlü bir entelektüel olduğu dile getiriliyor. Eğitime verdiği önem Milli Mücadele sırasında topladığı Maarif Kongresi üzerinden anlatılıyor.
Bu bölümde İkinci Dünya Savaşı öncesi Avrupa'nın durumu hakkında değerlendirmeler yapılıyor. Türkiye'nin savaşa girmemekle sağladığı kazanımlar açıklanıyor.
Türk toplumunun Mustafa Kemal'e bakışı inceleniyor. Yazar toplumumuzun monarşik bir toplum olmadığını fakat monarklarını sevdiğini vurguluyor. Mustafa Kemal'in de tarihimizdeki diğer mareşaller gibi halkın gönlünde taht kurduğunu söylüyor. Yirminci yüzyılın tüm liderlerinin fonksiyonlarını yitirdiğini bir tek ihtilalci Che Guevara ile Mustafa Kemal'in yaşayan semboller olduğu görüşünü okuyucuyla paylaşıyor.

İlber Ortaylı kitabı bir biyografiden ziyade Osmanlı'nın yıkılışı ve cumhuriyetin kuruluşunu anlatan tarzda ele almış.
Kitapta Mustafa Kemal'in onlarca fotoğrafına yer verilmiş.
Konular arasında zaman zaman kopukluk yaşansa da dönemi anlamamızı sağlayacak derli toplu bir başucu eseri ortaya koymuş.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bernard Lewis - Bir Ortadoğu Tarihçisinin Notları

İsmail Lütfi Çakan - Ana Hatlarıyla Hadis