Nurettin Topçu - Büyük Fetih

Kitap yazarın 1950-60'lı yıllardaki konuşmalarından ve yazılarından derlenmiş. Eserde Fatih, Fetih, Milliyetçilik gibi konular işlenmiş.

Fatih'in Büyük Mirası başlıklı ilk bölümde, Fatih'in bize bıraktığı mirasın İstanbul'un fethinden ibaret olmadığı söylenip Fatih'in Anadolu'da siyasi birliği sağladığı gibi gönülleri de fethettiği dile getirilmiş.
Milliyetçiliğimizin doğuşunu 20. asra dayandıranların tarihimizi ve milletimizi tanımadığı, bu  zihniyetin milletin vatanını unutup ırkın vatanına göz diktiklerini açıklanmış

Ebedî Fetih bölümünde fethin kalp ile yapıldığını ve gönüllerin fethinin asıl fetih olduğu söylenmiş. Bugün bizim de ruhlarımızda bir fethe ihtiyacımız olduğu ifade edilmiş.

Sonraki bölümde Hazreti Ömer'in adalet davasının Anadolu'da Fatih'le vücuda bulduğu anlatılmış.

İki Fetih başlıklı bölümde maddeden ibaret olan fetih ve ruhun fethi anlatılıp ilkinin ikinciye ulaşmada bir vasıta olduğu görüşü dile getirilmiş.
Felsefe ve şüphenin değerine ve önemine atıf yapılmış.
Yine bu bölümde eğitim konusuna değinilerek Lozan'da maarif kapitülasyonlarının kabul edilerek Milli maarife hasret nesiller yetiştirildiği hatırlatılmış.

Sonraki bölümde fetihle birlikte devletin felsefik temelinin ruhçuluk olduğu söylenip Orta Asya'da Anadolu'ya gelen istilacı realist toplumun Malazgirt'te idealistleştiği belirtilmiş.
Aklın otoritesinin yerini içgüdülere bıraktığında bu devletin de parçalandığı söylenmiş.

Yine Fatih Sultan Mehmet başlığını taşıyan başka bir bölümde hurafecilere sert eleştiriler yöneltip bugün olduğu gibu geçmişte de bunların mevcut olduğu Fatih'in hurafecilerle mücadele ettiği anlatılmış. Fatih'in bir rönesans ve inkılap adamı olduğu söylenmiş. Ham ve cahil sofuların telkinlerine kulak asmadığından bahsedilmiş.
Yine bu bölümde ilimle dini çatıştırma hadisesinin menfaatçiler tarafından ortaya çıkarıldığı belirtilmiş.
Aynı bölümde devlet adamı olmak için kahramanlığın yeterli olmadığı; devlet adamının aynı zamanda hukuk adamı psikolog olması gerektiği iddia edilmiş.

Bir bölümde ise Fatih Sultan Mehmet Han Konuşuyor başlığıyla Fatih'in ağzından yakınmalar dile getirilmiş. Ayasofya'da ezanı susturanların hürriyet kahramanı diye anılmalarına tepki gösterilmiş.

Fatihler ve Zalimler başlıklı bölümde Fatihlerin zalimlere dönüşebileceği anlatılmış.
Toplumun selameti endişesinden başka hiçbir şeyin hürriyetleri sınırlamaya bahane olamayacağı görüşü dile getirilmiş. Hakkını arayan bir kişiye karşı iktidar sahiplerinin baskı yapmasını zulüm olarak tanımlanmış. Zulmün bazı imtiyazlı ellerce yapıldığında o kadar korkunç olmadığı asıl tehlikenin zulmün ufak parçalar halinde halkın geçmesi olduğu söylenmiş.
Yine bu bölümde yazar gençliğin bir kısmının aşağılık duygusuyla düşmana iltica ederken diğer kısmının hurafelere ve gericiliğe yapışmasından yakınılıyor.

Fatih'in Milliyetçiliği bölümünde milliyetçilik tanımı yapılıyor. Milliyetçiliğin sadece milleti sevmekten ibaret olmayıp milleti sevmeyi bilmekten geçtiğini ifade ediyor. Batılılaşmanın milliyetçiliğe veda etmek olduğunu söylüyor. Ülkemizin batılılaşma heveslileriyle taassup hırsının çarpışmasına sahne olduğu anlatılıyor. Bin yıllık tarihimizin inkar edilerek milliyetçiliğimizin 20. asırdan yani aslında milliyetçiliğimizin iflas ettiği tarihten başlatılması eleştiriliyor.
Fatih'in milliyetçiliğinin üç cepheli olduğu; bunların devlet adamı olmak, ilim adamı olmak ve kalp adamı olma olduğu ifade ediliyor.
Benliği yabancıya teslim ettikten sonra yine yabancıdan benlik dilenmenin milletin felaketi olduğu dile getiriliyor.
Ayrıca milliyetçiliğin Cengiz ve Timur'un kanlı kılıçlarında aranamayacağı, milli davamızın 70-80 yıllık değil bin yıllık olduğu, milliyetçiliğimizin mürşitlerinin Yusuf Akçura gibi Rusyalı Müslümanlar olamayacağı dile getirilip; milliyetçiliğimizin Osman Gazi'de, Yıldırım'da, Fatih'te, Yavuz'da mahfuz olduğu dile getiriliyor.

Mâzimizi Unutmayacağız bölümünde mâzinin bittiği yerde milletin de bitip sürü haline geldiği söyleniyor. Mâziden sıyrılmaya soysuzlaşma deneceği belirtiliyor.

Ayrıca kitabım sonunda Çanakkale Destanı'nı konu alan bir bölüm de mevcut.

Kitaptaki konuşmalar Nurettin Topçu'nun Fetih ve Fatih'i merkeze alarak gençliğe hedef gösteriyor. Topçu kendine has bir milliyetçilik tanımı yapıyor. Fatih'in fethinden ziyade felsefi, ilmi, sanatsal yönleri anlatılıyor.

Batılılaşmayı milliyetçilikten kopma olaral nitelendirdiği için Ziya Gökalp'le ters düştüğünü görüyoruz.

Bir bölümde Şiâ'yı İslam dünyasının masonları olarak adlandırarak talihsizliğe uğruyor diye düşünüyorum.

Kitapta sık sık Fatih'in hayatından kesitlere yer veriliyor. Eser farklı zamanlardaki konuşmalardan oluştuğu için bu kesitlerde birçol yerde tekrara düşülmüş. Bu tabi ki yayınevinden kaynaklanıyor.
Eserde sık sık Osmanlıca'ya rastlıyoruz. Yayınevi de  kelimeleri orijinal haliyle yayınlamış

Milliyetçilik konusunda farklı bir bakış açısı edinmek isteyenlerin okuyabileceği bir eser olduğunu düşünüyorum.

Analizi eserin 84. sayfasından bir anekdotla bitiriyorum:
Birleşin ve bir kılıcın üzerine yemin ediniz. Bu kılıç imanla irfandan yapılmış olsun! Bu kılıç elinizde olduğu halde, Hakk'a saldıranlara yürüyün! Mesuliyetsiz vicdanlara, hayâsız alkışlara doğru yürüyün! Hesapçı korkulara yalancı maskelere doğru yürüyün! Yürüyün bunlar yıkılsın artık! Yürüyün putlar yıkılsın artık!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bernard Lewis - Bir Ortadoğu Tarihçisinin Notları

İsmail Lütfi Çakan - Ana Hatlarıyla Hadis

Roger Garaudy - Geleceğimizde İslam Var