CİHAD VE ŞİDDET DIŞI DİRENİŞ - ÜMİT AKTAŞ

Kitabın ilk bölümün de İslami terminolojide 'cihad' kavramı ele alınıyor. İkinci bölümde şahsiyetler üzerinden 'şiddetsiz direniş' kavramı işleniyor.



İlk bölümde iyilik ve kötülük kavramlarıyla başlanıyor. İmanın kötülüğü düzeltmenin yanında iyiliği hakim kılma işlevinin olduğu söyleniyor. İmanın nesnel bir gerçeklik değil bir hakikat arayışı olduğu belirtiliyor. İmanın sabit bir duruş değil sürekli bir sınanış olduğu ifade ediliyor.


Cihad'ın anlamının savaştan ibaret olarak anlaşılmasının İslam tarihinin bir talihsizliği olduğunu dile getiriyor. Savaşın son başvurulacak çare olduğu görüşü okuyucuyla paylaşılıyor.


Cihadın hayat karşısında aktif bir tutum içerisinde olunarak, üretken bir duruş sergilemek olduğu söyleniyor.


Manevi kurtuluşun siyasal kurtuluştan daha önemli olduğu bunun da şiddet dışı cihad ile sağlanabileceği ifade ediliyor.


Mağdurların şiddete başvurmasının zalimlerin şiddetini meşru hale getirdiğini belirtiyor. Şiddet dışılığın pasif bir metot değil aksine şiddet kullanmaya göre daha aktif ve cesur bir mücadele yöntemi olduğunu dile getiriyor.


Bu bölümde cihad kavramını açıklarken sık sık ayet ve hadislere vurgu yapılıyor.



İkinci bölüme Hasan Basri, Ömer bin Abdülaziz ve Ebu Hanife gibi ilk dönem şiddetsiz direniş metodunu uygulayan şahsiyetleriyle giriş yapılıyor.


Daha sonra Gandi'nin sömürgeleye karşı direniş metodundan bahsediliyor. Tıpkı Gandi gibi Malik bin Nebi'nin de sömürgeleşmenin kaynağını sömürgecilerin gücünden ziyade sömürgeleşenlerin teslimiyetine bağladığı ifade ediliyor.


Gandi, kapitalist ve aristokratik hayat tarzından vazgeçilmediği müddetçe sömürgeleşmenin önüne geçilemeyeceğini düşünüyor. Şiddetin karşı şiddeti beslediğine kanaat getirerek şiddetsiz direnişe başvuruyor.


Gandi'nin toplumculuk anlayışı klasik sosyalizmin aksine gücünü devletten değil Tanrı'dan alır.


Gandi'nin ardından yine Hint coğrafyasının Müslüman yüzü Abdulgaffar Han'dan bahsediliyor. İngilizler'e karşı tahkim ettiği Hudai Hizmetkârlar cephesinin faaliyetleri anlatılıyor.


Cevdet Sait'le günümüzden örnek veriliyor. Suriyeli alimin "En temel sorunumuz Filistin meselesi değil sömürüye müsait olmamızdır" görüşü okuyucuya aktarılıyor.


Said Müslümanlar'ın duygularıgla hareket etmeyi bir kenara bırakıp akıllarını kullanmaya başlaması gerektiğini söylüyor.


Daha sonra Amerikalı mücahit Malcolm X anlatılıyor. Suç hayatından Elijah'ın Irkçı İslam anlayışına geçişi ordan da gerçek İslamiyet'le tanışma süreci açıklanıyor.


Lev Tolstoy'un tevhidçi Hıristiyanlık anlayışından bahsediliyor.


Humeyni'nin İran İslam Devrimi'ne liderlik süreci anlatılıyor. İran İslam Devrimi'nin şiddet içermeyen bir mücadeleyle başarıya ulaştığı söyleniyor.


Sonrasında uzunca bir bölüm Aliya'ya ayrılıyor. Hayatı boyunca 'kralcı' anlayışlarla mücadele eden, Müslümanlar'a özgürleşmeci bir paradigma çizen bir lidere 'Bilge Kral' unvanının verilmesinin trajikomik olduğunu söylüyor.


Aliya'nın İslam anlayışına ve Müslüman toplumlara yönelttiği eleştirilere yer veriliyor.


Aliya İslam'ın Hırıstiyanlık gibi düalist bir yapıya sahip olmadığını; Müslümanlar açısından dünya ve ahiret hayatının bütünlük içerdiğini tevhid inancına dayanarak açıklıyor. Siyasette de 'kutsal' ve 'seküler' gibi ayrımların olamayacağını ifade ediyor.


Son olarak Tunuslu lider Gannuşi'den bahsediliyor. Gannuşi 'Müslüman demokrat' olarak tanıtılıyor.


Gannuşi İslam dünyasının en büyük probleminin baskıcı diktatörlükler olduğunu söylüyor. Müslümanlar'ın diktatoryal yönetimlere karşı mücadelesini cihad olarak tanımlıyor.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bernard Lewis - Bir Ortadoğu Tarihçisinin Notları

İsmail Lütfi Çakan - Ana Hatlarıyla Hadis

İLBER ORTAYLI - MUSTAFA KEMAL ATATÜRK